7 Haziran 2009 Pazar

Eskişehir-Kütahya 1

Bir gecede tam 400 km yol almıştık. Gözümden uyku akmaya başlamıştı hissediyordum bunu.fakat bir türlü engel olamıyordum. Ilık bir esinti sanki ağzımdan geçip tüm sistemimi dolaştıktan sonra tekrar ağzımdan geri çıkıyordu. Esediğimin bile farkında değildim. Sırtımdan aşağı doğru süzülen teri hissedebiliyordum. Kıçım koltuğa yapışmıştı. Artık ön cam böcek ölülerinden bir katmanla örtülmüştü. Bunu dert etmiyordum önümü görebiliyordum çünkü hala.
Sağ taraftaki tekerleklerin mıcıra girmesiyle araba savrulmaya başladı. O anda bütün uykum kaçtı gecennin en karanlık anı olan şafaktan az önceki andı sanki her yer aydınlandı. Ufuk kızıllığına bembeyaz bir ışıkla büründü. O hızla arabanın mıcıra girmiş olmasına rahmen hiç bir sarsıntı duymuyordum. Arka koltukta uyumakta olan oğlum ve kızıma baktım. Hiç bi r şeyden haberdar olmamış gibi burunlarını çeke çeke uyumaya devam ediyrlardı. Üzerlerindeki battaniye yere sarkmış ve sıtı açılmıştı oğlumun.
Ve tekrar her şey eski haline geri döndü. Ufuk kızıllaşmış ve güneşin ilk ışınları görünmeye başlamıştı. Ne olduğunun farkına avramadım bile sanki o an bir ömür boyu sürdü o parlaklık o büyüleyici güzellik. Aynı sarsıntıyla mıcırdan çıkarak yola girdik. Kızım uyandı ve etrafına bakınmaya başladı bir şey arar gibi. Seslendim ama cevap vermedi. Ayaklarının dibinde duran simsiyah gözleri ışıkta parıldayan beyaz renkli peluş köpeğini aldı eline. Köpeğine sarılarak uyumaya devam etti.
Bütün bu olan biteni sadece ben mi gördüm. Yoksa aklım bana oyun mu oynamaya başladı deliriyormuydum. O muhteşem rahatlama hissi içimde duruyordu hala. Bütün damarlarımda hissediyordum o anı. Sırtımdan dökülen terlerden hiç bir iz kalmamıştı. Kıçımı artık koltuğa yapışmış hissetmiyordum. Cam bile sanki temizlenmişti. Ruhum az önce ibadet etmişçesine huzurluydu.
Kütahyadan Eskişehire doğru döndükten sonra sol tarafta kemal kükrer sirke fabrikasını görürsünüz daha sonra aşağı kartal köyünü geçersiniz ve bir rampayı tırmanırsınız. O rampadan sonra biraz düzelir yol ve az da yükselirsiniz işte tam o anda Eskişehir ilk görüntüsünü verir size. İlk defa o anda göz kırpar. Hele akşam geliyorsanız şehrin her tarafına yayılmış sokak lambaları karşılar sizi gece karanlığında. Aslında içinizde her yer aydınlanmıştır her heri bembeyaz bir ışık kaplamıştır. Daha sonra Kızılinler dönüşüne geldiğinizde yol o kadar güzelleşir ki hiç bir ses ve hiç bir sarsıntı hissetmezsiniz artık yoldan kaynaklanan. Uyuyor bile olsanız uyanırsınız o sesizlikten. Artık eskişehire geldiğinizi hissedersiniz. Daha sonra orman fidanlığı gelir orada da orta refüjde cadde aydınlatmaları için dikilmiş lamba diraklerinin ışıklarını görürsünüz. Artık ufuk sararmıştır güneşin ilk ışınları yükselmiştir. İçinizde az önce ibadet etmişçesine bir huzur bulursunuz. Yola devam ettiğinizde Ankara Bursa yol ayrımına gelirsiniz ve Ankaraya doğru dönersiniz. Biraz ilerlediğinizde bir köprünün altından geçersiniz. Tramvayın çalışma saatlerinde denk gelirseniz ve de şanlıysanız altında geçtiğiniz köprünün üzerinden geçen tramvayın sesini duyabilirsiniz. Ve artık en önemli yere gelmişsinizdir Anadolu Üniversitesi işte orda inersiniz arabadan ve on dakika yürüyerek benim evime gelirsiniz. Ve hala şanslıysanız evimde kuru kayısıdan yapılmış hoşafın tadına bakarsınız soğukken mükemmel olur.
Bana en çok sevdiğin şey nedir diye sorarsanız işte bu yolculuktan sonra evime vardığımda. İlk annemin eline öpmek ve yeni hazırlanmış ardında da soğutulmuş buz gibi kayısı hoşafını içmektir diyeceğimden emin olabilrisiniz. Umarım ben 40 yaşında annemin hala küçük yavrusuken ve bu yolları geçtikten sonra gelip annemin elini öpüp tekrar o kayısı hoşafını içebilirim.
Darısı sizin başınıza. İsterseniz benimle bu yolculuğun tadını çıkarıp ardından da o kayısı hoşafını kana kana içersiniz. Karar sizin ben davet ettim.

1 yorum:

kuyu dedi ki...

gezi dergisine karışmış öykü sayfası. bir editör hatası :)