24 Ağustos 2009 Pazartesi

Vaka: Bölüm 4

Sinir ağı labaratuarının kapısına vardıklarında içeriden bir ses duydular. Sanki birşey kapıya çarpıyordu. Pilot kapının düğmesine bastı. Kapı açılırken içeriden küçük şekilsiz birşey fırladı ve GH-1409-TL'nin ayağına çarptı. Sonra geriledi ve tekrar kendini ayağa doğru ilerletti. Bu sefer daha atik davranan GH-1409-TL ayağını kaldırdı ve küçük şey kendini koridorun duvarına çarptı. Doktor Wundt kendisini yeniden tuvara toslamad onu yerden kaldırdı ve içeri girebildiler. Labaratuar neredeyse boştu. Tam karşılarındaki duvar değişik ölçülerde saydam bölmelerden oluşuyordu. Bölmelerin gerisindeki küre şekilli, bazıları düzlemsel, labirenti andıran yüzeylere sahip yapay sinir ağları, yan duvardaki geniş ekranlara tüm tavanı kaplayan kablolarla bağlıydılar. Ekranların karşısındaki duvarda bir koridor, personel odalarına uzanıyordu. Odanın neredeyse tek eşyası olan koridorun yanındaki kanepede, cılız yaşlıca bir adam derin bir uyku çekiyordu.
Doktor Wundt koridora giderken, yere bıraktığı robotla ilgilenen GH-1409-TL'ye seslendi. "Revirde sana göre çok fazla insan olduğundan, kargo gemisini burda beklemen daha uygun olur. Bu labarutarda şu içerde uyuyan adamdan başka kimse yoktur. O' da pek insanlarla ilgilenmez."
Doktor Wundt, şimdi Gia-Han'da olan Kandel' in asistanının odasını gösterdi. Odada üç masa, geniş bir yatak ve duvara gömme dolaptan başka yazar isminin aynı olduğu bir düzine kadar kitap vardı. Doktor Wundt, GH-1409-TL' ye iletişim numarasını verdi. "Eğer uykusuzluk sıkıntı yaratırsa seni uyutabilirim." dedi ve belli ki dahasını söyleyecekti fakat GH-1409-TL'nin sıkıntılı yüzünü görünce vazgeçip, çantasından enjektörü çıkarttı ve masanın üstüne bıraktı. Kapıyı ardından kapatıp pilotla beraber labaratuardan ayrıldılar.
GH-1409-TL yatağa uzanmış, gözlerini kapatmış halde tedirgin biçimde soluk alıyordu. Sonra gözlerini açtı ve enjektörü aldı. Göğüs kemiğinin tam altında, midesi olması gereken yerde, dairesel bir yuvaya enjektörü yerleştirdi. Enjektörü çevirdiğinde içindeki sıvı yavaşça vücuduna dağıldı. Enjektörü tekrar masaya bıraktı ve ardından en az içerde uyuyan adam kadar derin bir uykuya daldı.
Kanepedeki adam, GH-1409-TL' ye birşeyler anlatıyordu, fakat sesi duyulmuyordu. GH-1409-TL dikkatini vermeye çalıştı. Kandel gözlerini ona dikmiş, "...robotlar beceremiyor işte seni kullanmalıyız. Bana yardım etmelisin..." Kandel kayboldu ve tekrar belirdi." ...yapmam için başka çarem yoktu, öleceğini bilemezdim..." Kandel tekrar belirdi, yine gözlerini ona dikmişti. "...robotlar beceremiyor işte seni kullanmalıyız. Bana yardım etmelisin..." aynı şeyi tekrarlıyordu yine. Işık, pencere, duvar sırayla gözlerinde belirdi. Demek rüya böyle birşeymiş diye düşündü.

23 Ağustos 2009 Pazar

BU KAÇINCI KİLOMETRE?

Kulağımda Cenk Taner
otobüsteyim
duymuşsundur bir şehirde

Aklımda UBOR-METENGA
cam kenarı
okumuşsundur şehir dışında

- yol dahil –
Bazı şeyler şehirlerarasıdır

Kimden çalmıştın sen bu gözleri?
Dikkat et gözlerimdeler..

YA EVDE YOKSAM!!?

Sonuçta hiç bir neden yoktu
Beni sevmen için
211 yıldız kayması saydım
83 kez bozuldu sokak lambası
Ben evden hiç çıkmadım

Önce nefes sonra
Yine yine buğu camda
Ve geri dönmelisin herkülün işini kolaylaştırmak için
Masada kalmamalı öylece
Teslayı bulup sokak lambasını yaptırmalıyız
Nasıl ki yatırırdın beni göğsüne
Evden çıkışım da elinden olmalı

Sonra buğu önce
Yine yine nefes ağzımda
Kalbin elimde olmalı adın dilimde
Yakışmazdı zaten kışın ortasında çamurda

Önce nefes sonra
Yine yine son nefes
Kaybolan bir ipucundan başka bir şey değildir
İpuçlarının yok oluşu elinden olmalı

Sonuçta başka isim yoksa isminden başka
Bir sigara yakmalıyım
En sevdiğin yıldızın
En sevdiğin parkında olmalıyım
Deniz manzaralı televizyon karşısında
Şarabım elinden olmalı
Kırmızı
Sen yüzük kullanmalısın..

10 Ağustos 2009 Pazartesi

kendimle msn konuşması

kralıyım ulan bu memleketin kralıyım. bu insanların kralı bu mahallenin kralı. uyumayın ulaaaan çıkın dışarı. seviyorum ulaaan annene selamlar. ceketin kolu var her işin yolu var be remziyem gel etme be. ben sensiz ne ederim be remziyem.
remzi bak kendine bi iş bul. bankada onbin lira para biriktir gel ben de senle gelirim o zaman. he şöyle de be remziyem he şöyle de şöyle de canımı al be remziyem.
iki gecede bir tekrarlanan eski evimizin karşısında oturan annemin pasaklılar diye tabir ettiği komşumuzun kızı remziye ve takıntısı remzinin kavgaları işte bu diyalogla tatlıya bağlanıp bitti.
hiç kendini aratmayan remzi bi akşam gelmezse öteki akşam kesin gelirdi. tabi yeterince içmiş olarak. bağırıp çağırırdı çoluğa çocuğa söverdi.camları yerlere indirirdi. ardında zaten remzi geldiğinde çağırılmış olan polis yetişirdi. bu işi artık iyi öğrenmişti remziyenin kızları. babaları geldiğinde hemen polis aranırdı. bağırışma uzun sürmeden hemen hepsi ekip arabasına doldurulup doğru karakola götürülür. kimse birbirinden şikayetçi olmaz ve sabaha doğru herkes sıcak yatağında geceyi bitirirdi.
sokağın tek ve en gürültülü olan sakiniydi pasaklı karılar. sakin demek de neyse işte pek sakin değillerdi. şimdi bir apartman dairesindeyim sadece ayak sesleri ve asansörün dokuz kat arasında hareket eden gürültüsü işitiliyor. oysa ki eski evimin bahçesi vardı üstelik bahçede bir de kayısı ağacı vardı. şansıma kayısının çekirdeklerinden biri ağaca dönüşmüştü. biz gidince o ağaçta kurudu. enteresan evsahiplerinin gittiğini anladı herhalde. işte bu dokuz katlı betonun yedinci katındayım uyuyamadığım zaman bakona çıkıyorum ve bu kadar yukarıda hava her zaman rüzgarlı ve de soğuk. ama bu gece uykum geldi daha fazla uyanık kalamam galiba.

TAŞ YIĞINI

Bir insanın bir insanı anlaması
Boyutları kaldırır ortadan
Duvarda bir kapı belirir
Kapıyı anahtarlı anahtarsız açmak gibidir

Bir taş koydum, çok kırılmıştım
Bir kaç sıra taş, gelmeyin üzerime
Atlamanız gerekecek üzerinden
Yalanlarınız vardı kapandı kapı
Yüksek bir duvardır kişilik

Makyajınız, sakalınız, kıyafetleriniz, bakışınız
Hiç biriniz yolda öylece durup bir yabancının gözlerine bakamazsınız
Konuşurken böyle düşündüğümü düşün(den) öte geçmek değil yaptığınız
Sevmeye yeteneğiniz yok belli çalışmak yüzde doksanı
Sonra adamın biri garda otobüs bekleyen yolculara döndü ve dedi ki:
"Herkes Mecnun herkes Leyla ne güzel dünya"
Pardon siz aşkı ne sanmıştınız defolun gidin lütfen defolun

Duvarlarınız diyorum size
Hiç utanmadan yüzünüze söylüyorum
Labirentler oluşturdu kentlerde

8 Ağustos 2009 Cumartesi

ORMANDAKİ IŞIKLARA DAİR

Ormana yüz adım ise eviniz
Ve bulutların toprakla sevişmesi gerekmişse
bir ağustos ikindisi
O kokuyu ilk siz hissedersiniz
Islak meni kokusunu, buram buram.

***

Sevişmeye istekli taraf daima bulutlardır
öncelikle grileri
Sırf bu yüzden dünyayı devreder
Okyanuslar ve rüzgarlarla dans ederek.

***

Canı ne zaman toprak çekerse bir bulutun
Habercilerini yollar öncelikle
Işıklar ve gürültülü seslerle
Gök kubbeye tırmanır, aceleci ve ağır cüssesiyle
Orgazm olan hayvanlar gibi anırır var gücüyle
Uzun bir yaz abazalığı sonrası ise
Sürer saatlerce.

***

Ve sonunda yırtılır kulakları hayvanların
ağaçların
Ve toprak ananın bekareti yırtılır
Işıklarla, gösteriş meraklısı, bir gök gürültüsü
Yırtar ve kanırtır toprağı
Ve biz, hayvanlar, ormanlar
Ve toprak ana
Islak meniye boğuluruz, nefes nefese.

***

Her hücresine işlemek için acelecidir bulutlar
Toprak ananın her deliğine nüfuz eder
Ta içlerine, en dibine
Acı çeker taze gelin gibi
Ama ses çıkarmaz
Yahut biz, hayvanlar, ormanlar
İşitmesini bilmeyiz fısıltısını.

***

Sessizce emer tüm meniyi toprak ana
Çocuklarını doğurur
Ardından hepsini doyurur
Ve biz, hayvanlar, ormanlar
Gözlerimizi sımsıkı kapatırız
Görmemek için yatak odalarının içini
Üstümüzde gri bulutlar aydınlatır gök kubbeyi
parıldar yatak odaları
Ve denizlerden buharlaşan, ışıltılı inci taneleri,
Tekrar birleşirler ormanda.

***

Her yağmur sonrası,
Islanmış anne kokusuna uyanan kargalar,
kuzgunlar,
baykuşlar
toplanırlar
Babalarının içlerine kadar yükselip alçalırlar
hepsinin gözleri kapalı
Leblebiden iri inci taneleri,
Yükselir zifiri karanlığın ortasından
Kargalar, kuzgunlar ve baykuşların gagasında.

***

Toprak ana emmeden hepsini
Açılmaz gözler
Bulutlar, boşalmış ve rahatlamış,
Arkalarına bile bakmadan, tepemizden ayrılırlarken
Biz yine babamızı özleriz
Yağmurdan eprimiş sarı bir sayfada
Ve ışıldar orman
Babası bulutlar ve topraktan anasının koynunda.

06.08.2009

Yazan: Burak (Maktul) Çakır
Yazdıranlar: Yeni bir ev, eski bir orman
İthaf : “Yağmur benim içime işleyen bir şey. Yeryüzünde, doğanın bana sunduğu en yakın arkadaş.” Tezer Özlü (Yaşamın Ucuna Yolculuk – s113)