27 Temmuz 2009 Pazartesi

Vaka : Bölüm 3

Asansörün kapısı altıgen bir koridora açıldı. Koridorda artık yaşlanmaya başlamış, orta yaşlı birisi vardı. Adam bir adım yaklaştı ve elini uzattı. "Merhaba, ben doktor Wundt" dedi. GH-1409-TL doktorun elini sıktı fakat birşey söylemedi. Doktor, ortasında duvara sabitlenmiş bir masa olan, karşılıklı konumlandırılmış iki koltuğu işaret ederek, "Oturup durumunuz hakkında konuşalım" dedi. Doktor Wundt koltuğa oturup arkasına yaslandı. GH-1409-TL bakışlarını pencereden ayırmadan, "Neden merkez kubbeye gimem gerek? Tedavimi burda yapmanız mümkün değil mi?" Doktor Wundt sürekli "yabancılaşma sendromu" geçirmiş insanlarla çalıştığından hastasının durumunu maruz gördü. Ona durumunu burada anlatmanın daha uygun olacağını düşünerek derin bir nefes aldı. "Bundan yaklaşık iki yüzyıl önce dünyada "yabancılaşma sendromu" denilen bir hastalık başladı. Bu bir virüs veya bakterinin neden olduğu fiziksel kökenli bir hastalık değildi. Sorunun psikolojik nedenli olduğu kanıtlanamasa da muhtemelen öyle. Her neyse, bu hastalığa yakalanan insanlar gerçekle bağlarını kademeli olarak yitirmeye başlarlar. Çok ender insanlarla iletişim kurarlar fakat depresif belirtilerde göstermezler. Hastalığın son safhasında kişi uykuya dalar. Bu uyku ne REM uykusuna ne de NREM uykusuna benzer. Uyku esnasında beyin aktivitesi sürekli olarak artar. Bazı hastalar birkaç gün uykuda kalırken bazıları aylarca dayanabilir ama sonunda hepsi bu aşırı aktivite sonunda ölürler. Eğer uyandırılırlarsa gene ölürler. Bu hastalığa neden olan şeyi bulamamakla birlikte hastaların bu çeşit bir uykuya dalmamalarını sağlayabiliyoruz. Fakat hasta bu tedavi sonucunda hafızasını kaybediyor ve geri döndürülemeyecek kadar yabancılaşıyor. Seninde insanlarla birlikte olmaktan rahatsız olmanın sebebi bu." GH-1409-TL ellerini birbirine kenetlemiş zorlukla konuşarak, " Hafızamı yitirmeme bu tedavi sebep olmuş, fakat diğer sorunları açıklamıyor ve neden merkez kubbeye gitmeliyim?". Doktor Wundt devam etti. "Çarmıhın gönderdiği rapora göre acı çektiğini, kalp atışlarının hızlandığını ve bir de düşmeye benzer bir his anımsadığını anlatmışsın. Bu da demek oluyor ki tedavi sırasında uyanmışsın fakat kontrol robotu bunun çok kısa süreli olduğu gerekçesiyle raporlamamış. Bu olay sebebiyle karanlık sende çağrışım yapmakta korku duymana neden olmakta. Hatta bu durum eski anılarını da çağrıştırabilir. Bu yüzden iyileşebilmen için tedaviyi yeniden uygulamamız gerekecek ancak bu tedavi sadece Gia Han' da yapılabiliyor. Seni de oraya nakledebilmemiz için merkez kubbedeki limana ihtiyacımız var." GH-1409-TL' nin zorlukla oturduğunu gören doktor Wundt, "Seni biraz yanlız bırakmam daha iyi olacak." dedi ve pilotun yanına gitti.
GH-1409-TL hala pencereden jetin kanatlarını inceliyordu. Kanatlar değişen hava akımlarına göre yavaşça şekil değiştiriyor ve jetin kontrolünü sağlıyordu.Bu şekilleri, havayı, şimşekleri düşünmek, kendi varlığının farkına varmamak sanki bir içgüdüydü. Hafızası yine silinecek, yine Tobb Lun'a gelecek, yine örnekleri inceleyecek herşeyi baştan ne için yaptığını bilmeden yine yapacaktı. Ölüm ilk defa daha iyi bir seçenekmiş gibi geldi. Jet devasa merkez kubbeye yaklaşırken alçalmaya başladı. Tobb Lun'un en aktif volkanları bu bölgedeydi, elli kilometreye kadar sülfür püskürten volkanları izleyen GH-1409-TL evrenin bu deviniminden haz duyuyor ve devinimin bir parçası olmak istiyordu. Burada asıl mesele doğal olarak duracak olan bir devinime müdahale edilmeli miydi yoksa amacı ve nedeni bilinmeyen bu devinimin zaten evrenin doğası olduğu kabul edilmeli miydi? Hep bilinmeyen şeyler olacak, hep bilinmeyene sezgilerimizle adım atacağız ve hep sezgilerimiz güvenilmez olacak. İyon jeti yuvasına oturdu. Doktor Wundt ve pilot gülüşerek koridora girdiler fakat GH-1409-TL' nin dalgın suratını görünce ciddileştiler." Kargo gemisi yaklaşık doksan saat sonra Gia Han'a gidecek o zamana kadar seni burada misafir edeceğiz." Doktor Wundt kötü haberi vermişti.

24 Temmuz 2009 Cuma

GİTME

Gece trenleri gibi mi desem
Yalnızlığa bir yolculuk mu gecede
Falanı filanı yaşadık da
Yalanı dolanı kaldı mı desem

Kanar yatağımda usul usul tenim
Çoğul dokunabilen tekil şahış
Siz hanginizdiniz bu hangi kaçış
Öbür ucumdasın anlayamadım
Nasıl içiyorsun ağzımdaki sigarayı
Bu kadar da ben olma yalnızlık olur
Gitsen de gitmesen de
Ayakların çıplak ellerine giymişsin çoraplarını
Bir kadın elbisesi üzerimde
Bu neyin telaşı şimdi
Gitmek kalmak karıştı birbirine

Yalanı dolanı yaşadık da
Falanı filanı kaldı gibi mesela
Saat bir gibi olacak
Yollar geçecek içimizden git(sen)

Gün Sonu

gece iner yine yer yüzünün kara topraklarına
uykulara dalar bekleyen gözler masalların karanlığında
düşer her günün sonunda kirpiklerden biri yastığıma
sulanır gözyaşlarıyla her gece,filiz verir günün kızıllığında
______________________________________________________________

21 Temmuz 2009 Salı

Vaka : Bölüm 2

Tobb Lun'un yıldızı Zavijava tekrar ufukta belirdi ve kubbenin yapay cılız ışığını boğdu. Enerji istasyonu gürültüsüz biçimde tekrar şarj olmaya başladı. GH-1409-TL gece boyunca aklının yerinde olduğunu kendisine kanıtlama çabası içinde matematik problemleri çözdü. Doğru sonuçlar onu biraz rahatlatsa da uyumasına yetmedi. Kafasını yastığa devirmiş yıldızı çıplak gözleriyle, ne kadar zor olsa da izliyordu. Bitkin bir halde çarmıha doğru seğirtti. "Çarmıh" ismi robota amacı nedeniyle değil şekilsel nedeniyle verilmişti fakat amaçlar konusunda eski kullanımı arasında tam bir tezat vardı çünkü çarmıh tedavi için kullanılıyordu. Çarmıha girmeden önce robotu detaylı fiziksel ve psikolojik testler için programladı. Çarmıha oturdu, kollarını iki yana açtı ve bacaklarını uzattı. Robot pozisyonu doğruladı ve kapağı hastanın üstüne kapattı. Fiziksel testler boyunca ağzını açıp gözlerini oynatmaktan başka pek birşey yapmadı bu aşama yaklaşık yarım saat sürdü. Psikolojik testler ise bir yığın sorudan oluşuyordu. Genelde sorun yoksa bu testte çabuk biterdi fakat robot bu korku ve endişeli hale neden olan şeyi bulmakta besbelli zorlanmıştı. İrdelemeler belli bir aşamaya kadar devam ettikten sonra birden kesildi ve tedavi süreci sona erdi. GH-1409-TL raporu okumaya başladı. Fiziksel bir sorunu yoktu. Psikolojik sorunlar kısmında gezegen sendromu veya bilindik standart bir problemide yoktu. Bu yüzden robot hastanın raporunu sisteme iletmiş ve tedavinin insan tarafından yapılmasını raporlamıştı. Bu da demek oluyordu ki gün batmadan GH-1409-TL' nin ziyaretçileri olacaktı. Ama bu durum onun pek hoşuna gitmedi.
Gezegen her ne kadar yaşamaya uygun olmasa da -yaşamaya uygun Dünya'dan başka gezegen keşfedilmemesine rağmen en azından su ve oksijenin olduğu birkaç tane vardı- üretim yapmaya uygundu. Tobb Lun yapay zeka araştırmalarında, yapısal sinir ağı için gerekli olan ender silikatları doğal olarak üreten aktif volkanlara sahip şaşırtıcı bir yerdi. Ayrıca gezegen 0.9 G' lik bir çekim ivmesine sahip ve zehirlide olsa bir atmosferi olduğundan yerleşim nispeten kolaydı. Zavijava yıldız sisteminde Gia Han'dan sonra 2309 kişilik nüfusuyla en kalabalık gezegendi. Atmosferin iyonik yapısı pek az insanın şahit olduğu devasa yıldırımlara neden olurken, ulaşımı sorun halinden çıkaran iyon jetlerinin kullanılabilmesini sağlıyordu. İşte bu iyon jetlerinden biri şimdi kubbeye transfer geçidini bağladı ve GH-1409-TL'yi merkez kubbeye götürmek üzere aldı.

19 Temmuz 2009 Pazar

Tanrım

beynin susmuyor bir türlü Tanrım
her paragraftan birer cümle dolaşıyor
duvarlarıma yapışıyor
üstümü ört umulmadık bir uykuda
su içir tasvir edilen berrak pınarlardan

Yazan:Ayşe Tümen

17 Temmuz 2009 Cuma

Beş Perde

1.PERDE

ilk tanışmamızı hatırlıyon mu
ben seni ondan öncede tanıyordum
hatırlıyormusun o temmuz sıcağında
saat öğleden sonra dördü geçmişti
ben hiç unutmadım işte
sanki bir başka dünyadaydım sanki
hatırladın mı o temmuz sıcağındaki tanışmamızı
ağustos ayından da sıcak olan aşkımı

2.PERDE

peki asıl sana olan aşkımı
eylül fırtınasını
onu hatırlıyor musun
bana süpriz yaptığın o son akşamı
görmedin mi kalbimin nasıl çarptığını
duymadın mı o sesi
konuşamadım bir süre hatırlıyor musun
unuturmuyum seni durakta yolcu ettiğimi
bilseydim gerçekten gideceğini bırakırmıydım seni

3.PERDE

hatırlıyorsun değil mi birinci ve ikinci perdeyi
hatırlarsın büyülü kelimelerimi
birer birer uçuyordu bende
kayboluyordu,terk ediyorlardı biliyor musun
onlarda beni yalnız bırakıyorlardı
ben seni o günkü gibi hatırlamaya devam ettim

4.PERDE

bir gün bir mesaj geldi senden bana
düştü içime sakladığım ateş yine
bu perdeye yazacak bir şey bulamıyorum
5.perdeyi sen yaz benim için

5.PERDE

_________________________________________
_________________________________________

16 Temmuz 2009 Perşembe

ölüyorum desem

ölüyorum desem bittim desem
sen gelsen gelirken serinlik getirsen
torosların sularından doldursan tulumuna
öldüm desem ciğerlerimi serinletsen
yangın şarabından akıtsan içime
bitsen benimle ölsen
gözlerim açık gitse gözlerinde
şarabında boğulmuş olsam
son duam olsan
son yudumum dudakların olsa
memelerin ağzımda sütün dudaklarımda ölsem
tekrar küçülsem su olsam
içinde büyüsem
bir çığlık ve ağlama duyulsa
senden ben doğsam
sen bende kalsan

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Ölüm

Ölüm yakın, hissediyorum
Küçük dilimi gıdıklıyor
kıkırdıyorum

11 Temmuz 2009 Cumartesi

BU SEVDA

Ceren'e

Parmaklarının en ucundan dokundu
Bencilce bir sevda değil ki bu
Gözlerinin derininden dokundu
Parmakları ki acemi
Gözleri çıldırmaya meyilli
Üşümek kayboldu odamda bulamıyorum
Sarılıp sarmalanıyorum sıcaklığına
Bu çağa ait değil ki bu sevda yarınlarda
Öykünmüyor mesela hiçbir Leyla'ya Mecnun'a
Bilinmezi okuyor inadına

Pusulasız buldu beni haritasız
Aranmış bir sevda değil ki bu
Önce gözlerimiz buldu sonra ellerimiz
Parmaklarımız acemi
Gözlerimiz çıldırmaya meyilli
Bir şaşkınlık aldı beni lal oldum
Hiç bilmediğim bir lisanı konuşmak gibi dili
Feza değil ki bu sevda çok fena
Nasıl dökülmüyor bu yıldızlar başıma deyip
İmkansıza inanıyor bu imkansızlıkta

10 Temmuz 2009 Cuma

Vaka : Bölüm 1

Hiç ışık yoktu, derisinin altında sanki kıvılcımlar saçan bir tabaka vardı. Bu acıyla bağırmak istedi fakat tek bir kasını bile oynatamadı. Bir süre sonra kalbinin çok hızlı attığını hissetti ve korkuya kapıldı fakat bu korku çarpıntıyı daha da hızlandırdı.Acıları bir süre sonra hafifledi ve düşüyormuş gibi bir hissi duyumsayabilmesini sağladı.
Göz kapaklarına çarpan ışığın verdiği rahatsızlıkla uyandı, yatağında doğruldu.Vücudu çıplaktı ve ilk göze çarpan şey göğüsünün alt kısmından leğen kemiğine kadar olan kısmın vücudunun geri kalanıyla olan uyumsuzluğuydu. Bu bir vücut bozukluğu değil daha çok yapay bir değişime benziyordu. Fakat GH-1409-TL buna hiç aldırış etmedi. Ona böyle diyorum çünkü Gia Han'dan Tobb Lun gezegenine gelen 1409. vaka oydu.
GH-1409-TL bir jeologtu, burada yapacağı iş taş örnekleri toplayıp sınıflandıracak ve gezegenin oluşum süreciyle sonrasında geçirdiği evreleri tanımlayıp kuramsal biçimde raporlayacaktı. Kubbesinden dışarı çıkmadan önce atmosfer giysisini giydi. Arazi aracına binip ekrandan sıradaki bölgeyi işaretledi. Aslında örnek toplama işini robotlarından birinede yaptırabilirdi ama bugün biraz gezintiye çıkmak istemişti. Gezegenin yüzeyine sarı- yeşil rekler hakimdi. Önceden yaptığı incelemelerde sülfür, sülfürdioksit ve çeşitli silikatlardan oluşan yüzeyin bu şekilde gözükmesi akla uygundu. Son birkaç haftadır ilginç birşeyle karşılaşmamıştı gezegen gayet tekdüze gözüküyordu. Kendine ait bölgenin yüzey verilerini bir an önce toplayıp kabuğun altını incelemek için sondaj yapmak niyetindeydi, ona göre gezegenlerin tarihi ve en ilginç yerleri kabuğun altındaydı. Birkaç saat tekdüze belirlenmiş noktalardan örnekler topladı. Tobb Lun 'un sarı yıldızı batmak üzeryken sülfürdiyoksit yağmuru başladı.Şimdi yapılacak en iyi şey kubbeye geri dönmekti.
Kubbede robotları programlayıp raporuna birşeyler daha ekledi. Yatağına uzandı, ışığı kapattı. Gözü kapalı olduğu halde göz kapaklarının iç yüzünde dairesel şekiller belirmeye başladı, kırmızıydılar ve büyüyüp yok oluyorlardı. Sonra acıyı anımsadı, bağırma isteğini, kalp atışlarını, düştüğünü anımsadı. İçi sıkıldı, ışığı açtı. Ne zaman olmuştu bunlar rüyamıydı, fakat başka rüyasını da anımsamadı, hatta başka bir anısınıda. Hatırladığı tek bir insan yoktu. Herhalde hasta olmuştu. Belkide kubbede sızıntı vardı, belkide bir tür gezegen sendromu yaşıyordu. Yarın ilk iş detaylı analiz için çarmıha girmeyi planladı. Bu tip konularda hiç acele etmez, aslında çok umursamaz davranırdı. Bunun tabii sonuçlarına katlanacak gücü olduğundan değilde, koruyucu bir meleğinin olduğuna inandığından rahat bir uyku çekmek için pozisyonunu değiştirdi. Işığı kapattı. Fakat karanlık müthiş derecede rahatsızlık veriyordu, fiziksel bir etki olmamasına rağmen ciddi biçimde bir korku uyumasına engel oldu.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Sessiz Çığlıklar

sessiz çığlıklar atıyorum
sessizliği kulağımı yırtıyor..

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Kızıl Umutlar

Sensiz geçen her günüm/Kocaman bir yalnızlık/Geceleri ağlayan gözler/
Bu gözler her sabah seni bekler/bıkmadan usanmadan bir gün geleceksin diye/
Günler geceler bitti/Umut hiç bitmedi/Belki boşa kurulan bir hayal bu/
Hiç olmayacak/Hiç gelmeyeceksin/Ama güzeli düşünmek/seni düşünmek
en güzeli/Bu saatlerde uyuyorsundur belki(05.06)/Bense düşünüyorum seni/
Birlikte dinlediğimiz şarkıları/Uzun zaman sonra ilk defa dinliyorum/
Sen uyuyorsun/Bense düşünüyorum/İşte benim en sevdiğim parça çalıyor/
"Benimle uçmak istermisin?.."/Ve işte bir gece daha şafağın sökmesiyle birlikte
sona eriyor/Yeni bir umut güneşin kızıllığıyla odama giriyor/Yoksa bu kızıllık...

Yavuz Çetin-Benimle Uçmak İster misin?

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Güneş Doğmalı Artık

gece olmuş bir vakit
her taraf karanlık
bir tek yıldızlar eksik
kan gölüne dönmüş kuru topraklar
ağlayan çocuklar
emzikleri eksik
oyun oynanan sahalarında
mayınlarla delik deşik
ne zaman bitecek bu gözyaşı
ne zaman bitecek bu kan sevdası
ağlayan çocuklar
kocalarını yitirmiş eşler
güneş doğmalı artık ...

Jose Padilla-A.Rahman: Mumbai Theme Tune dinlerken...

5 Temmuz 2009 Pazar

CAMIN ARDINDAKİ OROSPU

Kanatır geceler onu
Salya sümük abanırken tüm şehir
İçi kanar, incitilmiş kadınlığı kanar
İntihar eder gibi sevişirken
Acımaz kimse inleyişlerine
Çığlıklar atarken o
Sanki uçurumdan kendini atar

Onu kanatır geceler
Bıçağın ucunda bir hayat
Gülmek lazım gülmek zor zanaat
Yaşamak diyorlar en temel hak
Aman allahım ne bozuk ağzı var
İsyan ederken tanrısına
Ezan okunur güneş doğar

Kanatır geceyi o
Bileklerini doğrarken ağzındaki jiletle
Belki iki nefes esrara sarmıştır
Unutmak istediği çocukluğunu
Bilinmez okunmaz anlanmaz bir kadın işte
Yine de tezatlık bu ya
Yasaklarken tüm kitaplar orospuluğu
Kuyruklar oluşur kerhanede
Hepsi müslüman çocuğu

03 Kasım 06 03.57

2 Temmuz 2009 Perşembe

YALNIZ VE GÜNAHKAR

Saçlarımı nasıl tarasam
Daha çok beğenir insanlar
Ne giysem daha iyi gösterir beni
Yada çırılçıplak mı atsam kendimi sokağa
Saçlarıma dokunmadan
Kesmeden sakallarımı
Görürler mi içimdeki beni
Adem kadar şeffaf olsam

Nasıl bir iyilik yapsam
Daha çok sever tanrı beni
Hangi ibadet sağlar cennete girmemi
Yada günahkar mı beklesem ölümü
Ezan saatlerinde sevişip
Namaz bitince abdest alsam
Görür mü tanrı içimdeki iyiyi
Şeytan kadar orospu olsam

00.00

Bosver saatin bilmem kaçını
Güneş dün battı yarın doğacak
Hiç sayma tiktakları
Uymaz birbirine zamanın kalp atışları
Yalnız gecelerde bardaktaki sudur zaman dediğin
Sevgilinin göğsünü öperken
Şelale gibi kudurur boşluğa doğru
Sen git esir ol yine de
İradi taktığın kelepçeye
Vur zamanın kırbaçlarını kendine
Hep yetişmeye çalış
Onun gösterdiği kadrana
Akreple yelkovan senin için

28 Aralık 05

FABRİKASYON

Doğacaksın

Çığlıklar atarak
Annenin rahmimden yol açarak bedenine
Bir düşüp bir kalkacaksın
Öğrenirken yürümeyi
Dört yanı mutluluk odalarda

Büyüyeceksin

Sen daha doyamadan
Her nesnenin tadına bakmaya
Yasaklar başlayacak iyiliğin için
O sıcak elleme yanarsın
Gitme sakın oraya düşersin
Yapamazsın çocuğum başaramazsın

Büyüyeceksin

Pavlov'a dönüşecek
Seni dünyaya getirenler
Yaramazlık yapınca ceza
Ödül uslu durunca

Büyüyeceksin

Okumayı sayıları öğreneceksin okulda
Birde susmayı çiçek ol komutuyla
Herkeste aynı üniforma olacak
Zenginle fakir aynı olsun diye
Ama yine de hep saklayacak birileri
Yırtık ayakkabısını pantolonundaki yamayı

Öleceksin

Hiçbir boku sorgulamadan
Neden çocukken büyümeyi
Büyükken çocuk olmayı istediğini anlayamadan
Hiç bir iz bırakmadan

23 Ocak 06

HEP AYNI

Adını haritadan seç
Bir Anadolu şehri
Var git hatrını sor
Gez sokaklarını, caddelerini
Her yüksek tepenin adı Şahin Tepesi
Hepsinde vardır bir Çamlıca Mahallesi
Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi

Her kahvehanede ülkeyi kurtaran
Çoğu işsiz, çoğu emekli
Çayı veresiye içen insanlar
Bağırmaları aynı bisikletleri aynı
Her sabah simit satan çocuklar
Olmazsa olmazı istasyonların
Yastığı gazete, parkası yorgan evsizler

Her caddede kamufle eder
Yüksek katlı apartmanlar
Arkasındaki tek katlı yoksul evlerini
Eksik olmaz bu caddelerin yollarında sivilceler
Belediyenin yamadığı çıkıntılar
Unuttuğu girintiler

Kar yağdı mı kapanan yollarıyla
Seçim başına deşilip kanatılan bu şehirler
Hep aynı insanları aynı
Bir de sağın solun ortası değil
Ortanın sağı solu hiç değil
Açlıkla tokluğun ortası
Orta halli memurlar, işçiler aynı

15 Aralık 06 01,46

Kelimeler

kelimelerimle yeni bir dünya oluşturmaktı amacım
halbuki kelimelerim beni oluşturmuş
hepsi birer birer hapsetmiş beni dünyalarına
boşluktaki beyazlığa kara lekeler gibi

2 temmuz 1993

Sadece yanmış insan kokuyor odam,
Bugün sessiz kalmak istiyorum.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Hayat bir oyundur denildi bize. Öyle bir oyun ki elmayla başlayıp, sürgünle geldi yeryüzüne. Kuralları asırlardır değişsede değişmeyen tek kuralı eğlenmek oldu. Ama kim bilebilirdi bu eğlencenin tek taraflı olduğunu.