22 Aralık 2008 Pazartesi

Son Kadın

Yalnızlık bu şehirde
Belki acı belki gözyaşı
Belki hepsi birden
Küçük bir mutluluk,bir umut
Yarım kalmış duygular için;
Bir avuç dolusu yorgunluk
Bu yorgunluk belki mutluluğun son noktası
Bekli de acını doruk noktası

Sen öğrettin bana gülümsemeyi
Dünyanın bir papatya bahçesi olduğunu
Ve yine sen çıkardın beni
O zifiri karanlık kuyudan

Sen hep “Belki” dedin
Olmaz demedin
Ama sen benim için belki değil
MUTLAKSIN

Düşlüyorum şimdi
Gözyaşlarım yanaklarımdan aksa da
Özlediğim bahçeyi düşlüyorum
Yanımda sen ve sözcüklerle anlatılmayacak
Aşk…
İnanıyorum ki darbe almış,
Ezilmiş,
Parçalara bölünmüş kalbimin
SON KADINISIN….

18 Aralık 2008 Perşembe

Red - Black Effect 3



http://maktul666.deviantart.com/

Toz ve Kire Dair

Toz tuttum
Yatmaktan benliğim mayıştı
Ruhumu malayla kazırsınız anca
yatağımdan
En az enerjiyle tutunuyorum hayata
yatağımdan
Hayır felçli değilim
Sadece kımıldamaya meğilli değilim
Uyudum ve uyandım binlerce kez
Toz tuttum
Gözlerim, kollarım ve bacaklarım
Ve erkekliğim toz tuttu
Ve vücudumu kaplayan tüm tozları yuttum.

Kir tuttum
Sekiz aydır hiç bir kılımı kesmedim
Ve iki aydır banyoya girmedim
Burnum tıkalı
Ve boşaltım sistemimi hiç sormayın
Kir tuttum
Bu karanlık odanın tüm kirli kabusunu
ben yuttum.

Yalnız

Birlikteydiler
Ve kendi hallerinde
yalnız
Eller kenetliydi birbirlerine
diğer eller yalnız
Ve bakışırlarken
kafalarında hep ıssız
Sonra durup seviştiler
hiç yok yere
Sevişmeleri bitip terleyince
giyinip terk ettiler
ikisi de artık
gerçek yalnız

15 Aralık 2008 Pazartesi

Çamur Gibi

Yuttuğun çamuru hissedeceksin,
Ağır ve yapışkan
Dudaklarını değdireceksin
Utangaç
Ve ağzını kocaman açacaksın
Kocaman
Sindiriminden geçecek çamur
fark edeceksin
Ve miden bulanacak,
kusacaksın belki
Ağzında kokusunu, midende ekşisini
Dişlerinde yapışıklığını hissedeceksin
Tadını çıkaracaksın
Bir avuç kahve tanesinin.

14 Aralık 2008 Pazar

GAGA, ÇIĞLIK VE KARANLIK

Gece gelen kargalar gibi
Huzursuzum ve çığırtkan
Onlar beni yatağımdan kaldırır
binlercesi
Gaga ve çığlık sesleri
karanlıktan
Tek aklıma getirdiği siyah bir perde
Aylin Aslım’ın yeni siyah saçları örneğin
Yahut bitmiş kahve fincanı
Yarın Ankara’ya dönme gerçeği
karanlık örneğin
Doğmamış olabilmek dünyaya
en baştan
Karanlık, gaga ve çığlıklar
Ankara bir de en istemediğim

Çıkıp baktım balkona
Bu soğukta
aralıkta Eskişehir
ne kadar soğuk olursa bir gece
ve ne kadar is kokarsa sisli bir gece hala
Almaya gelmişler
sağ olsunlar
kalabalık ve karanlık
Ya da çığlık ve gaga
2020’de, 2008’in Aralık 14 gecesi nasıl gözükecek acaba?
Ne diyordum?
Hep aynı, yeni şeylere başlama kokusu
yeni yıl sanki hep milat
her yıl milay ama ocak 6, bilemedin 10’a kadar
Sonra yine eski yılın kalıntıları
Yeni bildiriler beynimin içinde
Kararmaya başlayan gençlik yılları
bir bir ve sessizler
Ve içki ve sigara ve kahve yeterince
Ve daha çok kitap, daha çok yazmak kaygısı

Sanki kaçışı varmış gibi Ankara’dan
Hacettepe’den
mühendis olmaktan
Sanki kaçışı varmış gibi siyasetten
devlet meselelerinden
Sanki mümkünmüş gibi bir dağda
bir mağarada
kimsenin olmadığı bir mağarada
yaşamak
Sanki mümkünmüş gibi yazarak
çizerek
düşünerek
yaşamak
O halde ne duruyorsunuz?
Gelin üstüme
Tutun tüm vücudumu
Sakallarım sizindir, korkmayın çekiştirin her yanımı
Binlerce gaga şahlandı ve kaldırıldım yatağımdan

Götürün beni gecenin karanlığında ve buz gibi havasında
Haydi yükselin ve götürün beni

(Yerim bitti, kağıt almak için odama gitmeye üşendim, bitti)

Bu Gece Ay Var

Bu gece uzun bir süre sonra yine ay var
Ve senin yüzünü taşıdı yine terasıma
Masalları yazdığım o güzel yerimde
Düşledim seni yine

Yanımda olmanı istedim
Cesaret edemediğim şeyi yine düşledim
Elini tutmak istedim
Ama sen yoksun biliyorum

Bu gece uzun bir süre sonra yine ay var
Sana yazdığım masalları,
Bir saatliğine de olsa çıkardım
Göz yaşlarıyla birlikte okudum

Gelmeni bekledim bir daha gelmeyecek olsan da
Gülümsemeni beklediğim bir daha göremeyecek olsam da
Gülmeni beklediğim bir daha sesini duyamayacak olsam da
Bakmanı bekledim bir daha bakmayacak olsan da

Bu gece uzun bir süre sonra yine ay var
Bu gece ay var
Ama son gördüğün ben yok
Perim yok,masallar yok…

12 Aralık 2008 Cuma

Sonsuzluk Limanı Öncesi

Karnı yarık bir ağaç kovuğun içine saklanmışım
Aşk bir daha beni bulmasın diye
Göz yaşlarım yanımda
Beni sulayan hayatta tutan
Yazdığım bütün şiirler
Ve büyülü kelimeler sanki bana düşman
Aşk düşman,dost düşman,hayat düşman
Bire bir yalnızım bu küçük kovukta
Ağlıyorum geçmişe
Ve yitirdiğim bütün sevgilere
Ne de güzeldi o duygular
Sonsuza kadar sürecekti sanki bu son masalım
Ama olmadı,yine olmadı
Bir gün bile birlik oluşturamadım
Ama ayrılığın daniskasını tattım
Bıraktım artık acıları,sevgileri
Yaşam vizyonuna çıkaracağım son filmimiKırdım attım
Şimdi göçmek için bu dünyadan
Limana doğru yürüyorum
Ebedi sonsuzluk için…….

7 Aralık 2008 Pazar

KISIR DÖNGÜDEKİ İMDAT ÇEKİÇLERİ

Yarın sınav mı var? Peki ben neden bu kadar rahatım? İçimdeki huzurun ve hafifliğin nedeni ne? Sınava çok mu çalıştım? Hocayı çok mu iyi dinledim? Hayır, gayet hazırlıksızım. Ne yani sadece aşık olmak bu kadar buğulaştırır mı gözlerimi, zihnimi? Gerçekten aşk yüce mi bu kadar ve yüzyıllardır söylenildiği gibi yoksa benim gibi acizlerin imdat çekici mi?
Acil durumda imdat çekicini kullanarak camı kırınız!
Kırılan cam olsa bu yazıyı yazmak için rahat ve sıcak ve benim olmayan yatağımdan çıkmazdım. Kırılsın varsın diyerek yatakta diğer tarafa dönerdim. Ama bu kadar basit değil demek ki benim gibi dünyanın en büyük üşengecini bile kaldırdı yerinden. Kırılan şey hayatımın parçaları fakat kıranlar neden hep imdat çekiçleri? İmdat çekici aslında yanlış bir mecaz olabilir. Ama kastedilen kurtardığı değil, kırdığı hayat parçalarım. Benim sükûnetimi korurken camın tüm benliğini yıkması gibi galiba. Evet, bir kaçışa yardımcı, yardakçı ve yatakçı ancak kurtarıcı değil. Dönüşü var belki ama uzun.
En son imdat çekici kırdığında camı, hayatımın iki yılı boşuna geçmişti. Farketmem üç hafta, anlamam beş ay, onarmam ise yirmi dört ayıma mal oldu. Zaman en değerli şeyse hayatımda, o çok değerli iki yılımı ne biliyorum, ne hatırlıyorum ne de hatırlamak istiyorum. Ve tam onarmışken tekrar ve tekrar yeni imdat çekiçleri arıyorum kendime. Sebebi basit sanırım. İçimde bulunmayı istemediğim bir hayatı yaşıyorum ve bu hayatın istemediğim parçalarını parçalamak, ilk başlarda büyük haz veriyor beynime. Sonra durgunluk, sonra farkediş, sonra anlama, onarma... Süreç belli ve buraya yazacak kadar eminim kendimden. O halde neden hala beni kurtarsın diye imdat çekiçleri arıyorum?
Ve işte kısır döngüsü hayatımın bu basit çekiçler...

ÜÇ MAYMUN RÜYAMDA

Rüya ile gerçek arasındayım
Gözler görüyorum
Sadece gözler
Uyku bastırdıkça gözler büyüyor
Kocaman kara gözler
belki de sahte mavi
Mayışıyorum bildiğin
“Üç Maymun” u ikinciye izliyorum
Uyku bastırıyor
İstiyorum ki rüyam filmdeki kadar gerçek olsun
Gözleri gerçekten göreyim
Adımı fısıldasın örneğin
Elini omzuma atsın gerçekten
Rüyam saf gerçeklikten yapılmış olsun
Nuri Bilge’nin filmindeki gibi
Ağlamaklı yürüyeyim
Yahut hiç kıpırtısız yatakta
Terlerim yerçekimine karşı gelsin, alnımda
Gerçekten, gerçek bir rüyam olsun aklımda
Elini omzumda
Sesini ruhumda
Gözünü tam gözbebeklerimde
Hissedeyim.