29 Temmuz 2010 Perşembe
KİMLİĞİNİ KOYNUNDA YIKADIM YILANLIĞIN
ATLARA DAİR
sonunda
17 Temmuz 2010 Cumartesi
NİCEL MUTLULUKLAR
Aramak mı gerekir mutluluğu? Yoksa Amerikan menşeli tarikatların dediği gibi mutluluk içimizde mi? Bir an mıdır, anılarda mıdır? Aslında soruları öyle çok dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. Mutluluk üzerine ne söylenmişse hepsi doğrudur ve gösterilen her yol mutluluğa çıkar. Benim asıl ilgimi çeken mutluluğun hangi taşın altında olduğu değil, insanoğlunun mutlu olabilmek adına elini hangi taşların altına soktuğudur.
Maslow’u dikkate alacak olursak insan davranışlarının temelini fiziksel ve toplumsal ihtiyaçlar oluşturuyor. Elbette açlıktan kıvranan bir insana buzlu viski önermek çok saçma olur ve evet bu açıdan bakıldığında haklı da. Peki mutluluk bu ihtiyaçlar hiyerarşisinin neresinde, amacı mı, sonucu mu? Gerçekleştirmek için yıllarımızı harcayabildiğimiz amaçlarımız gerçekleştiğinde terazinin diğer yanı aynı ölçüde mutlulukla dengelenmiyorsa biz neden hala aynı bataklıkta debeleniyoruz. Dört buçuk milyar kadar aptal her sabah birbirlerine şu veya bu konuda üstünlük sağlayabilmek amacıyla başlıyorsa güne mutlak olan tek şey mutsuzluktur. İnsan ırkı bu konuda o kadar çıldırmış ki artık yeryüzünde sayılarla ifade edilemeyecek hiçbir şey yok. Sayılar nicelik belirterek birçok şeyi kavramamızı sağlıyor, hayatı kolaylaştırıyor. Ama farkında olmadan kölesi olduğumuz sayılar aynı zamanda üstünlük belirtiyor. Hep daha diyoruz; zamanın kırbaçları iz bırakmıyor ya sırtımızda, anlayamıyoruz. Planlıyoruz hayatı, planlarımıza uymak için her şeyden vazgeçiyoruz, olabildiğince hoşgörüsüzleşiyoruz. Sabah trafiğinde işe yetişemeyeceğini anlayan insanları beş dakika izleme imkanı olan herkes ne demek istediğimi anlar. Her sabah ve hep aynı korkuyla, – ya geç kalırsam-. O koca kafalarımızı iğne deliklerinden geçirmeye çalışıyoruz sürekli. Yaptığımız tamamen bu. Atalarımızın beceriksizce bugünlere taşıdığı sistemi değiştiremedik ve ne mutlu çocuklarımızda mutsuz olacak. Dünya nüfusu Adem’in kasıklarından aşağı kartopu gibi yuvarlanırken sürekli artacak aramızda acı çekmekten keyif alanlar, öldürürken gülmeyi becerebilen karizmatik kovboylar, barınamayacak kadar aciz olanlar, işe duygu karıştırılmaz deyip her duyguyu iş haline getiren bezirganlar. Büyük gösteren yüksek topuklu evlerimiz de artacak elbette. Ülkeler uzayda en uzağa işeme yarışına girdi bile, işte biz bu kadar aptalız. Peki tanrının cennetine layık olamayacak kadar üstün yaratılan bizler hiç mi mutlu olamıyoruz? Bu kadar mı beceriksiziz? Hayır, yıllarımızı harcayarak elde ettiğimiz –başarıları- bir şişe şampanya ile kutluyor ve bir sonraki gün daha gidecek çok yolumuz var diyerek hırsla başlıyoruz güne. Mutluluğa ayıracak vaktimiz yok. Hayat kısa, küçük ceplerimize büyük lokmalar sığdırmalıyız.
Peki ne yapmalı? İnsan ancak cennette mi mutlu olabilir? Dünyaya mutlu olmak için gelmedik ki tek amacımız bu olsun mu demeliyiz? Amerikan dolarının üzerinde de yazdığı gibi bizler tanrıya güveniyoruz. Hayır cevap elbette bunlar olmamalı. İnsanlık mutluluğu yücelten şairleri, müzisyenleri, yazarları, düşünce adamlarını hepsini bir kazanda toplamalı ve sabun yapmalı; ancak o zaman temizlenebiliriz. Çünkü çok kirlendik, şeytan bizi sonunda yendi. Peki ya çocuklarımız? Dünyanın her yerinde hangi dili konuşursa konuşsun, ne renk olursa olsun aynı resmi çizen çocuklar? Hangi resim mi? Lütfen çocukluğunuzu hatırlayın, cennet çocukluk hayallerimizde saklı.
13 Haziran 2010 Pazar
Makinist
27 Mart 2010 Cumartesi
RUHİ
17 Mart 2010 Çarşamba
KUŞAĞINDA KIZILLIK VAR AYNALARIN
hepinizi temin ederim
sancı, tariflerin gerisinde kalır karnımın
kapanıyor mağaraların ağızları
her zaman yalnızlığı gösterir
sokuldukça akranlarımın ruhları yatağıma
renkleri dağılıyor paralelliklerin
tüm korkaklar gibi ben de geceleri kaçıyorum gerçeklerden
tünelin sonundaki ışık sadece bir ateş böceği
yürüyorsak, kaldırımların bir bildiği vardır diye yürüyoruz
şehir, bizi sürekli rahmine taşır kirli kalabalığın
yanağına bastır yılanların ayaklarını ve kus
iksirinden yoksun dünyanın en güzel cadısı
sadece kilise çanları çaldıkça okuyor kitabını
ve çizgi film izliyor yandıkça baş parmağı
mumlar iki vakte kadar tükensin
şayet ellerimizi kelepçeleyecek bir çağın kurtçukları
tüm zindanlarınızdan sağ çıktım bunu biliyor kokuşmuş tanrınız
kağıtlar eskidikçe ateşi çıkıyor uygarlığın
galibiyetsiz atların belirtisiz isim tamlamaları gibi suskun nalları
sahilden bir kum tanesi, tanıdık ve son derece sevimsiz bir kadın
üç beş martının kanadında buldu uçma kuvvetinin esrar ını
içen bir kokpit dolusu erkeklik narası
278 kişinin ölümüyle sonuçlandı
16 Mart 2010 Salı
15 Mart 2010 Pazartesi
YAPMADIKLARIMA DAİR
Mektuplarını hiç açmadım
Mektuplarını hiç postalamadım
Postacının elindeyken yakmaya başladım kelimelerini
Çok korktu delikanlı ve çantasını bırakarak kaçıp gitti
Bir çanta dolusu mektupla ayaklarımın köklerini suladım
Yine eski zamanlardı ve daha plastik para icat edilmemişti
Sadece mektuplar vardı, el ile yazılmış saf lafları yıkadım
Çantasını geri almaya gelen postacıyı posta kutusuna tıktım
Arada bir deliğinden ekmek ve pul atıyorum
Terasımızdan aşağı portakal suları akıyor
66 model Mercedesinin üzerine
Ve mavi kaportasındaki küflerinden arınıyor
Fotoğraflarını hiç tabetmedim
Fotoğraflarınla hiç sevişmedim
Fotoğraflarını hiç çekmedim
Ampulden ışık toplayan arı gibiydim
Gözlerim kör olmuştu ama kokuyordu ışığın
Tadını zaten biliyordum
Pişmiş penguene benziyordun
İçi hep buzlu
İfadeni bir kova suda boğdum sessizce
Ardından suyu yüz santigratta dondurdum
Ben o küçük yangında her şeyimi kaybettim
Varlığım bunların en değersiziydi
Yangın bazen kesin çözümüdür çaresizliğin
Yüzünü hiç ezberlemedim
Yüzünü hiç okumadım
Yüzünü hiç görmedim
Sarı saçların karlara değiyordu ve bunda beyazın hiçbir suçu yok
Ormanı yakarken nasılda kızıl kılların
Geceleyin her yerde karaşınsın
Rüyamda sarhoşken seni arıyorum
Rüyanda ve aynı zamanda sarhoşken görebilirsin beni
Ben seni her gün ancak böyle görebiliyorum
Çifte derinlik bu olmalı paralel okyanuslarında dünyanın
Öpüşürken gözlerini kaçırıyorsun
Oysa sadece gözlerimin öpüşmeye ihtiyacı var
Dev gibi gözlerinden kendime ev yapabilirim