24 Eylül 2009 Perşembe

Vaka : Bölüm 5

Yabancılaşma sendromu geçiren biri, beyni şoklandıktan sonra kendiliğinden rüya göremez. GH-1409-TL hastalığının yapısından pek haberdar olmamasına rağmen, bu deneyim ona rahatsızlık vermişti. Gariplik uykuyla ilintili olduğundan ve uykunun bu hastalıktaki kritik önemi nedeniyle, GH-1409-TL istemediği halde doktor Wundt' a danışmak zorundaydı. Fakat rüyanın kendisi çok ilginçti. Sanki bozuk bir vidyo gibiydi. Daha önceden hiç rüya görmediği veya hatırlamadığı için bu konudaki fikri de sisliydi. İçgüdülere bağlı bir şüphe hissetmeside onu endişesiz kılıyordu, belkide bu yine "koruyucu melek" inancıydı.
Konsola doktor Wundt' un iletişim numarasını girdi. Ekranda Sistem'in bir logosuyla beraber doktor Wundt' un bir resmi vardı. Sistem logosunun ortasındaki şeritte "Bilim Planlayıcısı" sözcükleri güya Sistem' i tanımlamak içindi. GH-1409-TL araştırmalarını Sistem' in çizdiği yolda ve çoğu zaman amacını bilmeden yapmaktaydı. Belki de amacı hiçkimse bilmiyordu ama Sistem'e herkes güvenirdi ya da Sistem'den başka kimsenin planı yoktu. Doktor Wundt ekranda belirdi. "Görebildiğim kadarıyla iyi uyumuşsun, ama yinede bir problemin var sanırım." GH-1409-TL insanlarla henüz otuz saat geçirmiş olmasına rağmen huzursuzluğu ciddileşmişti. Bir an önce ıssız bir yerde yalnız bırakılmak için can atıyordu. Konuşmayı maksimum verimle sürdürebilmek için hemen konuya girdi. "Bir rüya gördüm, daha önce hiç rüya gördüğümü hatırlamıyorum. Ciddi birşey mi diye merak ettim." Doktor Wundt'un kaşları çatıldı. Önce "Emin misin?" diye sordu fakat sorunun anlamsızlığını kavradıktan sonra, "Yabancılaşma sendromu geçiren hastalar rüya göremez. Tedavi için hafızanı ve beynindeki birtakım bilinçaltı faaliyetleri kısıtladıklarından rüya görmemen gerekir. Ama.." GH-1409-TL araya girdi." Tedavinin uygun şekilde yapılmadığından bahsetmiştiniz. Sebebi bu olabilir mi?". "Sanmam, beyin şoklandıktan sonra bilgisayar tarafından otomatik yapılandırılır. Bilgisayar kasten belirli şartlar tetiklediğinde rüya görmen için yapılandırmadıysa veya biri sana şaka yapmadıysa... ne tür bir rüya bu?" GH-1409-TL Kandel' den bahsetmeyi istemedi çünkü bu konuşmayı uzatacak ve başına olmadık işler açacaktı. "Belkide uyuşturucunun etkisiyle oluşmuş bir halüsinasyon falandır. Eğer bir gelişme olursa tekrar bildiririm. İyi günler doktor."
GH-1409-TL rüyayı Kandel'in tezgahladığından emindi. Fakat bu konuyla ilgilenmek için kendini zorlayamadı. Onun yerine bütün gününü kubbenin dış cephesinde, volkan patlamalarını izleyerek geçirdi. Gece olduğunda yıldızların titrek ışıklarına dalarak içinden orada, hiçbirşeyin olmadığı yerde olmayı geçirdi. Sonra asansöre doğru kafasını çevirdi. Gözleri yeniden yakına odaklanırken, gönlüde daraldı. Aldığı nefes insan için optimum hava karışımı olmasına rağmen ciğerlerini besleyemiyordu yine.
Uyuyabilmek için yine enjektörü kullandı. Kandel daha rahat gözüküyor ve onunla konuşuyordu. "...neden beyin yapılandırması varken biz "hasta" olmayanlar eğitim görmek zorundayız sanıyorsun. Sizin kafanıza bir robota veri yükler gibi bilgi transfer edilebiliyor. Bu hastalık olamaz. Makinalarla olan yoğun yaşam, belkide yıllar içinde insanları evrimleştirdi. Fakat Sistem bunu böyle yorumlamıyor. İnsanı öldürdüğü için bunu hastalık diye tanımlıyor. Oysa serbest bıraksak, uygun koşulları üretsek o zaman bunun evrim olduğunu görebiliriz. Bunu gizlice kanıtlamalıyız." Kandel kayboldu ve tekrar belirdi. "...beynini programladık ama hala hür düşünebilir, istediğin şekilde karar verebilirsin...". Kandel tekrar belirdi, gözlerini ona dikmişti."...robotlar beceremiyor işte seni kullanmalıyız. Bana yardım etmelisin..." Kandel aynı şeyi tekrarladı. GH-1409-TL sıçrayarak uyandı. Koridoru geçti. Kandel dev ekranın karşısında hidrolik bir koltukla aşağı sarkmıştı. GH-1409-TL' yi farkedince kafasını çevirdi. "Ne kadarını biliyorsun?"

23 Eylül 2009 Çarşamba

~~SoN~~

unutumadığım bir geçmişimdin sen
yürüdüğün yolda bir ben yoktum
o toz konmaz masanda hiç resmim olmadı
senin olmayan bir geçmişinim şimdi

satırlarıma değer veren güzel insan
uğramaz oldun artık dünyama
gizlidende olsa bir seyret pencerenden
yaşamak gibi göz önünden geçir yazdıklarımı

unutulmaya yüz tutulmuş masallar
ümidi olmayan yaşantılar ve sonlarımız
geçen ki sondu biliyorum
bu sayede seni hayatımdan siliyorum

21 Eylül 2009 Pazartesi

KARAÇAM

Neyse ki dolunay
aydınlatır karayollarını

Üç tel karaşın sakal kopar
arsız suratımdan tiksinerek

Ve gözü uykusuzluktan
kanlanmış toprağa dikiyorum sakallarımı

Üç karaçam yükseliyor
yorgun kökler üzerinde/ tepemde

Ben ufaldıkça küçülüyorum
umutlarım kısalıyor.

20 Eylül 2009 Pazar

BÜYYÜNCE NE OLUCAKSIN?

Baudelaire geliyor kapıma
Ellerinde “Kötülük Çiçekleri”
Hepsini koparmışta getirmiş
Safi can sıkıntısından

küçük İskender yatak odasında
ki papağanımın gagasını dişliyor çığlıklarla
kahkahalar atıyor
mor çarşaflara dolanmış

Lautréamont’un dilinde bir türkü
Türkü kelimesinin kökü “Türk” mü bilmiyor(uz)
Eserin adı “Maldoror Türküsü”
Okyanus cehennemlerinde çalınıyor

Ve nereden bulduysa ablam, oğluna
Kaptan’ın (Attila İlhan’ın) şapkasından almış iki adet
“Büyyünce ne olucaksın?” diyenlere
“Şair olucam ben!” demeyi öğreteceğim ilkin…

-

Naber demeyin bana,
Hatrımı sormayın
Kendinizi sormak zorunda hissedip..
İyiyim mutlu olun
kötüyüm üzülün hadi
yapmayın bana bunu
yürekten bir selam aradıgım
samimiyetsizlikten yoruldum..

Samet Eryıldız'ın şiiridir.

MÜKEMMEL MİTOKONDRİ

Kulaklarımdan kablolar fışkırıyor
Gözümde bilmem kaç numaradan bir camekan
Dişlerimde gitar telleri sırıttıkça bir eser çalıyor
Özde her biri itinayla bozulmuş bir organ
Ve hala, siz, anti-maymuncular
Mükemmel olduğumuza inanıyorsunuz.
“Tanrı, insanı mükemmel yarattı!”
Üstelik adınızın başında bir dizi harf anlamsızca sıralanmış
P, R, O, F, D, R..?
Big Bang’e bok atan adam
“Şimdi bir patlama olsa, taş üstünde taş kalmaz;
Bütün madde bir patlamayla oluşmuş olamaz!?”
Onun yanındaki
“Dinozor dediğiniz otuz metrelik ademdir.” Diyor
O kadar mükemmel değilim bayım
Boyum 170 cm ve ırk kurmak için çocuklarımı enseste zorlamadım.
Bir gecekondu kadar çirkinim
Ya da kakaşı çıkmış kadınlar gibi korkunç
Ve çığlıklarla sekiz ceddinize küfürler savuruyorum
Kitapları çarpıştırmayı bırakın
Kütüphanem alev aldı yanıyor
Birileri etfayeyi çağırsın ve dayım onlara şeflik yapsın!
Bu arada karpuz
Kırmızı bir meyvedir
Yeşil değil!

(Elbette Darwin ve Adem olmadan bu şiir yazılamazdı. Ve pek tabi asalak bilim insanları olmadan. Bilim insanı mı dedim? İnsan mı?)

KOKUŞMA

Saat 03:42
Hala çalışanlar var sokakta
Mafya, polis, tabanca, sex işçileri, kediler…
Silahlar transseksüellere konuşuyor
Bir silah sesi ardınca küfürler ve
İlerisi kanlı çizmeler
Cinayet mahallinden izler taşıyor.
Kedilerle yapılan röportajda
Hazmı en kolay etin
İnsan eti olduğu belirtiliyor.
Çöplüklerde,
İnsan gurmesi kediler
Epilasyonlu bacak peşindeler
File çorap kemirmekten zevk alan kedilerden bahsediliyor.
Hala çalışanlar var sokakta
Çöpçüler karanlığı poşetlerle topluyor
Kamyonlarından sallanarak
Bu ülkede vejetaryen martılar idam ediliyor.

Gündüz Seslerine Dair 1

(Bir Mahalle Oyunu – Saldan Sola Sekiz Harf)

Dünya’nın en geveze mahallesi belki de burasıdır.

Satıcı (Baba): paaateeadomaaatezieataroveeovaaağ

Satıcı (Oğul):
paaateeadomaaatezieataroveeovaaağ

İşi bağırmak üzerine kurulu işler
Örnek: Kalaycı, overlokçu, opera sanatçısı, kız çocuğu…
İki kız kurusundan birincisi: Kııız gel işte bize! Sonra yapıverirsin ütüyü.

İki kız kurusundan ikincisi: Yoook hayatta olmaz! Annem kemiklerimi kırar.

Koro: HA-HA (kikirdemeler-kıkırdamalar)
Alt çenelerinde bulunan “Kıkırdak Karı Kıkırdağı”ndan gelen bu ses…

Teyze: Leeen Emirhan dedim, çabuk ge buraya, o yimeği yi dedim.

Emirhan: Top oynuyom, hem tokum ki ben!

Büyükler; küçükler yediklerinde büyür sanırlar.
Küçüklerin böyle safsatalara karınları toktur.

Sarışın/Mini etek/ Uzun topuk:
TIK TIK TIK TIK TIK TIK

Belediye: İşimiz, topukların deldiği kaldırımları her yıl onarmak.

Ve sonsuza kadar gürültü içinde yaşadılar…
-PERDE-

15 Eylül 2009 Salı

ölün insanlar

ölün insanlar
gece oldu artık çekin topraklarınızı üzerinize
hortlakların , gece yürüyenlerin ve yarasaların
vakti artık
ölün insanlar
yeni bir gece için başkalarına yer açın
güneşi biz zapdettik ışıklarına kilit vurduk
şömine ateşiyle sevişeceğiz
konuşmak yerine uluyacağız
ölün insanlar
ateşte kızartıp
kemirdiğiniz hayvan butlarını ağaç diplerine bırakın
kemiklerini gece köpekler yer
pis leşlerinizin kokuları gece duyulur
siz bilmezsiniz
ölü insan kokusunu
ölün insanlar
kemirgen bedenlerinizi sokun
toprağın en derin yerlerine
taştan kulelerinizin içinde
keskin bıçaklarla bileyin dişlerinizi
başkalarını kemirmek için , yeni güne hazırlayın

13 Eylül 2009 Pazar

MUTSUZLUĞUN ASKERLERİ

Kalp kırdık mı sahiden bu kadar
Ne çok evren sığarmış meğer küçük dünyalarımıza
Dizinde yara kabuğu bir çocuk
Kaşlarını ilk defa alan genç kız
Genelev kapısında meraklı delikanlı
Kendini ilk tamamlayışı bir kadının
Şöyle hokkalı bir küfür
Bakıp da hayallere dalacağımız bir deniz bir gökyüzü
Masumiyet terkedilmez çünkü yok çünkü insan
Hayatlarımız köşeleri alındıkça çokgen
Ve evet gerçek kaçılacak kadar şeytan
Hayaller bakirken melek
Kanatları alınmış uçamasın diye mutlak olana
Geçmiş daha geçmemişken
Elimizdeyken kendi nesnel tarihimizi yazmak
Utanmadan yırtarak sayfalarımızı bir boşvermişlik
Ne kadar anlamsızsa o kadar normal çıplaklığımız
Bu yüzden düşünmeye soyunmaz insanlığımız
Akşam evin kapısını çalan adamın düşüncesi neyse
Yemeğin tuzuna bakan kadının dudakları o kadar ıslak
Aşk mutluluğu sakınır temiz çarşaflardan
Kadınlar birlik olun bozun yataklarınızı
Tanrı bir peygamber daha indirir belki o zaman
Uçurtma uçurmayı öğreten insanlığa