11 Ekim 2009 Pazar

PİCTUREKA

Eylülün üçüncü haftası otobüs beklerken
Beş yaşında bir çocuk oldum
Rüzgar üşüttü beni kaçtım eve
Oysa koşmak bedava düşmek bedava
Alan vergisi de almıyorlar üstelik uçurtmalardan
O zaman hissederek yaşamak adına bu garda pictureka
Sonra sarışın bir kadın oldum şu karşı bankta
Usulca şehveti astı uçuşan saçlarıma rüzgar
Aşk senkronize bir hal aldı pantolonlarda
Nankörlük ettim yine de erkeklerin gözlerine
Sırtıma bir kambur yüklendim yüzüm aynı ben
Arayan gözlere bulunmamak lazım hadi pictureka
Yok olmayacak böyle herkes niye bakıyor
Bacağımın tekini de ben kırdım katıldım aranıza
Gözlerinizi de topladım bacağımdan ve sırtımdan
Gözlerinizin üzerinde baktıklarınız da var hayret
Gazeteler, havadaki kuş, mahallenin delisi
Komşu kadının memesi, sekreterin bacağı
Televizyon dizileri, imamın kıçı
Telefonlar, ayakkabılar, arabalar, caddeler
Anladık gözleriniz beyninizin dikiz aynası ama
Ne bir çift göz var ne bir şişe şarap
Hem eylül hem de üçüncü haftası üç kere ayıp
Haydi alın kumandalarınızı, takın gözlüklerinizi
Çıkartın kafalarınızı pencerelerden
Seyre dalın anlamamak adına ve merakla
Kum saati dolana kadar dünyanın size pictureka

OLMAYACAK BELLİ

I.


Dokunaklı ama okunaklı değil
Yırtık bir sayfa senin geçmişin
Elinde kadeh büyük yudumlar
Belli her halinden besbelli
Sen bu yaşadıklarını tenhada
Herkesten gizli içmissin


II.


Kendinden dökülüp başka bir kaba akmak
Sancılı süreçtir bu çağda aşık olmak
Yanmak yok oluş sürecimiz, tanrı buyruğu
Bir nefes ne kadar yakıyorsa bedenimizi
Her yeni gün nasıl bir takvim yaprağını
Yanmak özlemle umutla titreyen adımlarla
Böyle ürkek oluşundan belli senin besbelli
Sen aşkı bir masalda okudun da
Ondan mı bu yağmurlar zoruna gitti


III.


Bende rüzgar sende yağmur
Ağlamak senin gözlerinle
Hüzünlü yaşanmışlıklar adına
Geride kalmalar yolcu etmeler adına
Zamanla bir husumetimiz var belli
Yelkovana sözüm yok
Ama o akrep çok sinsi


IV.


Çocuktum evvelden bir başkaydı pencerem
Üşümek soğuktan olurdu yanmak ateşten
Temmuz, bitmeyen akşamüstü, oyun saatleri
Amaçsız bir koşmak alırdı beni
Alıp bırakırdı dizlerimin üzerine o sokakta
Ağlamaktı hepsi hepsi sıyrılan bir parça deri
Oturup öyle taşları ayıklamaktı yaradan üfleyerek
Çocuktum kısa pantolonlu, çilli, yedilik dişi çatıda
Adam olmayacak bu çocuk belli

10 Ekim 2009 Cumartesi

Can Sıkıntısı

   Evin içinde dolanıyorum, küçük adımlarla ilerliyorum, karşıma bir duvar çıkıyor. Sonra başka tarafa gidiyorum yine bir duvar çıkıyor. Aklım pek işlemiyor, bir iş yapmak istemiyorum, kendimden sıkılıyorum. İşte benim aylaklık halim bu. Benim canım böyle sıkılıyor.
   Bu gibi hallerden kurtulmak için daha yeni aklıma gelen şeyi yapıyorum şimdi ; ne yaptığımı yazıyorum. İnsan bu halden hemen çıkmak istiyor aslında. Zaten evrenin artan entropisine birde benim artan entropim ekleniyor. Acaba evreninde mi canı sıkılıyor?
   Her neyse, can sıkıntım bu kadardı. Aylak insan bir iş yapmadığına göre anlatacak neyi vardır ki?

Aralık 2002

7 Ekim 2009 Çarşamba

TARiHiN TEKERRURUNE DAiR

Kimsenin ardına bakmadan kaçması gerekir aydınlıktan
Aydınlık, ekşimiş cahillerin ışıltılarıysa şayet
Güneşe bile hükmediliyorsa artık
“İznim olmadıkça tek bir karıncaya bile ışıma!”
Aydınlıktan kaçın!
Karanlık sizi kucaklayacaktır
Yıldızlar yön gösterecektir, görmek isteyene
Ay, aydınlatacaktır yolunuzu, safça bir yansıtma duygusuyla
O pisliklerin uyku vaktidir geceleri
Korkmayın
Karanlık onları yutacaktır
Ve bir krallığın bittiği yerde, bir yenisi filizlenecek,
Tarih can sıkıcı bir şekilde tekerrür edecek
Ve torunlarımız yine geceden medet umacaklar
Kara büyücüleri gibi ortaçağın.

Karanlığa Yazılmış İlk Şiirler

“Korkma asker
O bomba değil
Sadece kopmuş bir
Çocuğun kafatası.”
Dedi komutanı
Kahkahalarla güldüler
Cehennemin kapıları ardına kadar açıldı
Ve içeri buyur edildiler.

EVRENDEKİ MODAYA DAİR

Zıtlıklar üzerine kurulduysa her şey,
Evren nasıl bu kadar tek taraflıydı?
Hani tanrının karşıtı?

Eskiden tanrılar devletti, şimdi devletler tanrı!

İçimiz ne kadar doluysa dışımız o kadar boştu.
Tersi de makbuldür.
Bakış açına göre tekilleşiyor işte her şey.

Çok insanlar tanıdık evvel zaman içinde, zıtlıklar galaksisinde.
Kimseyi önceden tanımadık.
Sonradan hiçbirimiz aynı kalamadık, o da ayrı.
Kıskançlık ve kin hepimizin iç organlarını kemirdi,
Farelerin hepsi azledildi yüce hakim tarafından!
Zaten hepimiz sanıktık o mahkemede,
Ev hanımları çok lagaluga yaptı bu işe.
İş işten geçmişti.
Hakim bey amca bizim kalemimizi kırmadı, fareleri de salıverdi.

Yeşilçam filmleri bu kadar korkunç değildi elbet.

Eski filmlere Yeşilçam denir bu arada.
Bu arada da yeni filmlere Hollywood denir.

Zaten o kadar kalemi kim bulmuş ki o hakim kırsın.
Düzgünce, “Öldürün bunları.” desenize!

Bilinç hepimizde oluşan bir denizdi, yumuşakla sert arası, ılık diyebiliriz.
Kimileri bir mikron suda, buz gibi boğuldu!

Ayaklarımız ise her geçen gün nasır tutuyordu.
Üstelik bu ayakkabıları hepimiz giyiyorduk!

Bir yerde bir yanlış var, dikkat et!

Yahut nasır bantları vardı eskiden, git bakkaldan al bir tane.

Bakkal diye bir şey vardı eskiden sen bilmezsin,
En azından oğlun hiç bilmeyecek.

Sinekli Bakkal diye roman bile vardı.
Hava bedavaydı eskiden, sular gırla gidiyordu,
Sen rakıdan haber ver!

Yazılanlar ne kadar zamandan sıyrılmış gibi gözükse de
Tarihi belge olabiliyor beş on yıl içinde.
Çok sıkıcı.
Hayır, o zaman bu insanlar belgesel çekerlerdi,
Tarih yazarı olurlardı,
Niye edebiyatla uğraşsınlar?

Eskiden bakkal diye bir şey vardı,
Suyu çeşmeden içerdik
Ve kanserden ölen insan sayısı çok azdı!

Bu aralarda insanlar kanserden ölüyor.

Eskiden böyle miydi?

Moda hep kıyafetlerde değil elbet!

Kin vardı deride pullu döküntüler gösteriyordu,
Kıskançlık vardı başın arka kısmında zuhur eder, adamı kıvrandırırdı,
Gurur vardı, fazlası mideyi ekşitiyordu,
Kusanlar bile olmuş bizim kocakarı anlatırdı!
Başka hastalıklar vardı, bir sürü.
Kibir, yavşaklık, zenginlik, fakirlik, bir sürü.
İlaçları da kimyasal değildi üstelik!
Kemo falan yok o zamanlar.
Bakkal vardı diyorum ne kemosu?

Sonra topluca ölme kararı aldık!

Arada çıkıntılar oldu, yok illa yaşacağız yüz sene.
Elime bir tabanca tutuşturdular,
Hepsinin kalemini kırdım.

Ben nereden bileyim, kalemlerin o taburelere bağlı olduklarını!

Kalemleri kırdıkça,
Ayaklarının altındaki tabureler kırıldı,
Boyunlarındaki ip gerilimli bir hal aldı.
Giderayak katil oldum,
Hem de yanlışlıkla!

Umarım her şey kayıt oluyordur.

Sonra hepimiz öldük!

Tanrı bu duruma çok bozuldu!
Bozulmaktan ziyade canı sıkıldı.
Sonra bir takım düğmelere basarak evreni kapattı.

Düşündü, düşündü, düşündü...

Şeytan, adem, elma, cehennem.

Yo yo yo, bunların modası geçmişti.

Düşündü, düşündü, düşündü...

Birden aklına bir şey geldi!
O heyecanla masasının üstünde duran,
Sonsuz yoğunlukta ve sonsuz sıcaklıkta bir atoma eli çarptı

Big Bang?

Yok artık!

Dünya’dan bildirdim.
Mutlu yarınlar, Dünyalılar.

First Rain

"Kırk İkindi Yağmurları" na ithafen başlanan projenin ilk fotoğrafıdır...
Model : Tuğsem
Edit : EKK