30 Ağustos 2008 Cumartesi

Çilek Perisi

Bir masaldı sanki
Tekrardan başladı
Ölümden dönmek gibiydi
Güneşin ışığını hissettim
Toprağın kokusu,
Bir masaldı sanki
Anlatılmayan ve yaşanılmayan
Bir büyüydü üzerimdeki
Yaşamaya dair bir büyü
Mavi rüyalar
Ve kızıllığa bürünmüş bir peri
Bir koku hissettim
Güzel bir koku
Çilek kokuyordu sanki
Ve şeker tat
Ve yine perim geliyordu
Bu sefer kırmızılar içinde
Mis kokusuyla
Çilek perisi…

28 Ağustos 2008 Perşembe

Bildiğimiz ve Bilmediklerimiz

Bilmediklerimiz;
Bilmediklerimiz işte
Birbirimizin durumu
İçimizdeki duygular,
Sevgiler,nefretler vs…
Yeni bir ilişkiye adım atmak
Sevgiyi yeniden bir başkasıyla yaşamak
Yeniden bir hayat yaratmak
Tekrar güvenmek,
Güvenmeye çalışmak
Aşık olmak
O güzel duyguyu yeniden bir başkasında yaşamak
Hayatı paylaşmak
Ve mutluluklara koşmak
Bunların hepsi bilmediklerimiz
Bilmekten korktuklarımız
Peki bildiklerimiz
Bildiğimiz tek bir şey var
Hiçbir şey bilmediğimiz

24 Ağustos 2008 Pazar

İKİ BİLİNMEYENLİ DENKLEM

seninle ben iki bilinmeyenli denklem
sen bayan "x"
bense bay "y"
seni eşitliğin bu tarafında tuttular
beni ise acımadan karşıya attılar
birbirimize oranladılar
ama hiç bir zaman denklemimizi çözemediler
biz hep bilinmeyen olduk
neden aynı denklemin içine konduk
bir bilen var mıdır?
denklemimize formül bulacak
ve biri dedi ki x+y=sonsuz mutluluk...

Mezardan Son Sözler

Ölümün bu kadar yakın olacağını bilmezdim. Ta ki ölene dek. Evet, ben öldüm. Ve size bunun ne kadar gerçek olduğunu izah etmeye karar verdim. Size buradan, yani yerin yaklaşık üç metre altından yazıyorum bu yazıyı.
Benim ölümüm kolay oldu. Diğerleri gibi çok acı çekmedim. Yirmi dokuz yaşıma girdikten on dört gün sonra kahvemi almış kitabımı okurken, birden sol kolum uyuştu. Sora göğsüme bir ağrı girdi ve kalp krizi sonucu olay yerinde öldüm. Çok acı çekmedim dediğim gibi. Ailemi bir süre önce kaybettiğim ve akrabalarımla hiçbir şekilde görüşmediğim için çok ağlayanım olmadı arkamdan. Arkadaşlarım ise… Benim hiç arkadaşım yok ki!
Bedenimi, kapıda birikmiş gazetelerden bana bir şeyler olduğunu düşünen kapıcı buldu ve cenazemi kaldırdı. Cenazemde sadece kapıcı vardı. İyi adamdı. En çok gördüğüm kişiydi. Hatta görüştüğüm tek canlı varlıktı. Bir imam ve kapıcı. Merhumu nasıl bilirdiniz? İyi bilirdik. Ne iyiliğimi görmüştü ne de kötülüğümü. Bu ıssız cenaze törenini izlemek kalbimi daha çok acıtmıştı, kalp krizimden. Issız ve sessiz bir tören. Tören bile değil. Bu kısmı önemli değil sizin için biliyorum. O yüzden hızlı geçmeyi düşünüyorum.
Issız ve sessiz törenimin ardından cesedimi toprağa gömdüler. Yine üstüme toprak atan tek tanıdığım kişi kapıcıydı. Vefakâr adammış, sağ olsun. Kısa geçecektim sözde hala uzatıyorum.
Ve işte toprağın yaklaşık üç metre altındayım. Yirmi dokuz yıllık hayatımda olmadığım kadar kalabalığım burada. Sağımda ve solumda binlerce kemik. Bu kemiklerin eskiden birer kimlik olduğunu bilmek bile insanı kalabalık hissettiriyor. Sadece kemik değil elbet. Bir sürü canlılık da var burada. Solucanlar, karıncalar, fareler. Bunlardan pek hoşlandığımı söylemem. Çünkü adını bilmediğim bir sürü haşere her yerimi ısırıp, koparıyor. Yahu, biri öldü diye bu kadar da işkence edilmez ki! Burun deliğimden giren birkaç solucan şu an beynimde, hissedebiliyorum. Bu yüzden düşüncelerim dağınık ve parazitli olabilir. Şimdiden affola.
Asıl anlatacağım şeyi unuttum. Gevezelik tuttu beni de son yedi yıldır sadece kapıcıyla, o da günde üç dakikadan az, konuşuyorum. Birilerine hitap ediyor olmak, heyecanımı gevezeliğe dönüştürdü. Tekrar affola.
Ölüm diyordum. Bu kadar yakın olacağını bilmezdim. Nerden bileyim. İnsan dediğin en az altmış yıl yaşar, ya da yaşamalı. Bir kere geliyoruz ya, biraz müsamaha olmalı sanki. Bizde genetik sanırım erken yol almak. Babam otuz sekizinde, annem kırk birinde yok oldu. Tek evlatları olarak keşke bu genlerini bana aktarmasalardı. Neyse, olmuşla ölmüşe çare yok lafı tam burası için demişler sanırım. Uzun yıllardır ilk kez gülümsüyorum şu an. Gerçi ağzımın içindeki böcekler kıpırdarken, gülümsemek çok da hoş değilmiş.
Hani çok iyi bir hayatım yoktu ama en azından otuzumu görseydim. Ölüm işte, çat diye girdi kalbimden. Hiç aklıma gelir miydi öleceğim? Hayır, hiç gelmezdi, gelmedi. Aklıma gelmedi ama başıma geldi işte. Birdenbire.
Ölmeden önce, daha doğrusu birkaç on yıl içindeki hayallerim kül oldu. Ne de olsa daha vaktim vardı. Ne de olsa her gün bir önceki günle aynı. Yine, yeni bir yirmi dört saat. Yine uyanmak, kahvaltı, bilgisayarda pineklemek, kitap, film, yemek, pineklemek, kitap, film, yemek… Nasılsa gelecek yeni aylar, yıllar. Yarın, öbür gün, seneye… Hepsi boş inançlar. Her gün aynı değilmiş işte. Hatta artık her gün kavramı yok benim için. Gün bile yok. Artık tek gerçek var, çürüyorum.
Basit bir denklem = Var olmak hayatı, hayat ölümü, ölüm çürümeyi, çürümek yok olmayı getirdi. Ve bitti.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Ve eğer

Bu kadar değersizleşmişse herşey
'insanlık' kaybetmişse yapım ekini
siyahlar yalnızlığın esiriyse
beyazlar kirli beş parmağın
sana başlayan şiirler yarım kalıyorsa
mısralar kaçıyorsa seni anlatmaktan
ve eğer,unutulan bir söz varsa düne ait
al senin olsun,
aşk senin olsun
yüreğimde.

22 Ağustos 2008 Cuma

---


Gözlerdeki karanlık..

Bugün çok şıksınız dedim
tepkisi tebessüm olmuştu
marifet bende değil onu gören gözde demişti
elleri gözleriydi o an,yürüyordu
gözlerindeki karanlığı farketmiştim
evet marifet güzelliklerde değildi
onları gören gözlerdeydi
onları gösterendeydi...

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Hüzün Dünyasına ve Sonsuzluk Geçitine Dair

Unutulmuş bir dünyadır. Düşünceler içinde boğulacağınız bir yerdir burası. Burada acı, hüzün ve gözyaşı vardır. Mutluluk yoktur burada.Kolay kolay yolu bulunmayan bir giriş birde çıkış kapısı vardır,birde gizli bir geçit. Bu giriş ve çıkış kapılarını adları aynıdır. Ayrılık-1 giriş kapısı, ilk ayrılığın olduğu an. Terk edilme. Ayrılık-2 ise bu dünyadan çıkış kapısıdır. Bu kapının bir diğer adı da "Sonsuzluk Geçidi"dir. Bu kapıda ölüm vardır ve sonsuz yaşam vardır. Birde gizli bir geçit vardır mutluluk dünyasına giden ancak bu geçidi bulan yok denilecek kadar azdır. Bu dünya da ne var? Ne mi var. Dediğim gibi acı, hüzün ve gözyaşı. Çeşitli melodiler eşliğinde acı dolu sözleri olan şarkılar, anlatılan yitik masallar,inanılmayan hikayeler ve sevgisi biten; yüreğini avuçlarında taşıyan insanlar... Birde umudu bitenler için yüreğini yakıp küllerini dökebilecekleri bir nehir, Hüzün Nehri var. Burada herkesin yitirilmiş bir hikayeleri var.Ve her gece olduğunda acı dolu melodilerle anlatılır bu hikayeler.Ve bu hikayelere biride;


SONSUZLUK GEÇİTİ
Yardım edin yatırın beni topraklara
Bırakın artık uyuyayım
Rahatsız etmeyin
Sonsuz uykumla beni baş başa bırakın
Aşk,aşk,aşk...
Sana sesleniyorum
Sonsuzluk Geçidinden bana bak
Kırık kalpler bıraktım sizlere oyuncak olsun diye
Tek bir gözyaşı bile dökme
Boşunadır deymez taş yüreğinize
Kurtulacağım bu kötü insanlardan
İyi olanlar benim geçtiğim geçitten gelecek
Ve tatlı sulardan içecek
Mavi denizlerden, ot bitmeyen bahçelerden geçecek
Ve bu deli sizleri sevmeyi,sevişmeyi öğretecek
Beni bulun ve İZLERİMİ TAKİP EDİN.....

SIRALI KATLARDA HAYAT

Yıllar raflarımda
Ömrümün üstü katmer katmer toz
Hepsi de yorgun
Tüm yaşlarımda
Tüm anılarımda yoğun kir
Kat kat raflar
Sıra sıra yıllar
Kat kat toz
Sıra sıra ömrümüz
Sıralandı dünümüz
bugünümüz
yarınımız
Sıra sıra sıralandı
Sıra sıra dünya
Kat kat hayat

19 Ağustos 2008 Salı

Tatlı Rüyalar Perisi

düşlere dalardım her gece,
rüyalara
ama rüyalar hep karanlık,acı
sonra sen girdin...
Tatlı Rüyalar Perisi
ve her seferinde yeniledin parçalanmış yüreğimi
hiç istemezdim o rüyadan uyanmak
çok isterdim o rüyada yaşamak
seninle olmak,sana doymak
sabah olurdu giderdin
geceyi dört gözle beklerdim
ve yine uyuduğumda sen,
Tatlı Rüyalar Perisi...
bu son uykumdu
ve sonkez alıp götürdün dünyana beni
papatya bahçelerinde sonkez koştuk
ve gece bittiğinde sen Tatlı Rüyalar Perisi
gittin bir daha dönmemek üzere....

18 Ağustos 2008 Pazartesi

.

Yürürken izlere rastladım. Vakit geç oldu, yürümekten ayaklarım yoruldu. Tanıdık sesler duydum kuyunun karanlığından. Gel beni kurtar diyordu. Boğulmak üzere olan bir çocuk gibi. Sesi uzaktan ve de çok kısıktı. Kendi karanlık kuyusunun içine kendini hapsetmişti sadece. Dışarı çıkmamak için sebep uydurarak geçiriyordu vaktini. Sadece yardım çağırarak.
Bu sadece görünen bir karanlık her şeyin belli olduğu akla karanın seçilebildiği bir karanlık. Sadece bahanelerin ve de başkalarına sitemlerin olduğu bir karanlık.

Dükkan'ı Açtık

Bugünden itibaren Kuyu Fanzin yayına başlamıştır. Yorumlarınızı esirgemeyin. Kuyu Fanzin'de yazar olmak için irtibata geçin. Şimdiden herkese teşekkürler...

6 Ağustos 2008 Çarşamba

GELİYORUZZZ Gibi Bir İddiamız Yok

Evet öyle çok büyük iddialarımız yok ilk sanal toplantımızdan sonra yazıları yayınlamaya başlıyoruz...