7 Ekim 2009 Çarşamba

EVRENDEKİ MODAYA DAİR

Zıtlıklar üzerine kurulduysa her şey,
Evren nasıl bu kadar tek taraflıydı?
Hani tanrının karşıtı?

Eskiden tanrılar devletti, şimdi devletler tanrı!

İçimiz ne kadar doluysa dışımız o kadar boştu.
Tersi de makbuldür.
Bakış açına göre tekilleşiyor işte her şey.

Çok insanlar tanıdık evvel zaman içinde, zıtlıklar galaksisinde.
Kimseyi önceden tanımadık.
Sonradan hiçbirimiz aynı kalamadık, o da ayrı.
Kıskançlık ve kin hepimizin iç organlarını kemirdi,
Farelerin hepsi azledildi yüce hakim tarafından!
Zaten hepimiz sanıktık o mahkemede,
Ev hanımları çok lagaluga yaptı bu işe.
İş işten geçmişti.
Hakim bey amca bizim kalemimizi kırmadı, fareleri de salıverdi.

Yeşilçam filmleri bu kadar korkunç değildi elbet.

Eski filmlere Yeşilçam denir bu arada.
Bu arada da yeni filmlere Hollywood denir.

Zaten o kadar kalemi kim bulmuş ki o hakim kırsın.
Düzgünce, “Öldürün bunları.” desenize!

Bilinç hepimizde oluşan bir denizdi, yumuşakla sert arası, ılık diyebiliriz.
Kimileri bir mikron suda, buz gibi boğuldu!

Ayaklarımız ise her geçen gün nasır tutuyordu.
Üstelik bu ayakkabıları hepimiz giyiyorduk!

Bir yerde bir yanlış var, dikkat et!

Yahut nasır bantları vardı eskiden, git bakkaldan al bir tane.

Bakkal diye bir şey vardı eskiden sen bilmezsin,
En azından oğlun hiç bilmeyecek.

Sinekli Bakkal diye roman bile vardı.
Hava bedavaydı eskiden, sular gırla gidiyordu,
Sen rakıdan haber ver!

Yazılanlar ne kadar zamandan sıyrılmış gibi gözükse de
Tarihi belge olabiliyor beş on yıl içinde.
Çok sıkıcı.
Hayır, o zaman bu insanlar belgesel çekerlerdi,
Tarih yazarı olurlardı,
Niye edebiyatla uğraşsınlar?

Eskiden bakkal diye bir şey vardı,
Suyu çeşmeden içerdik
Ve kanserden ölen insan sayısı çok azdı!

Bu aralarda insanlar kanserden ölüyor.

Eskiden böyle miydi?

Moda hep kıyafetlerde değil elbet!

Kin vardı deride pullu döküntüler gösteriyordu,
Kıskançlık vardı başın arka kısmında zuhur eder, adamı kıvrandırırdı,
Gurur vardı, fazlası mideyi ekşitiyordu,
Kusanlar bile olmuş bizim kocakarı anlatırdı!
Başka hastalıklar vardı, bir sürü.
Kibir, yavşaklık, zenginlik, fakirlik, bir sürü.
İlaçları da kimyasal değildi üstelik!
Kemo falan yok o zamanlar.
Bakkal vardı diyorum ne kemosu?

Sonra topluca ölme kararı aldık!

Arada çıkıntılar oldu, yok illa yaşacağız yüz sene.
Elime bir tabanca tutuşturdular,
Hepsinin kalemini kırdım.

Ben nereden bileyim, kalemlerin o taburelere bağlı olduklarını!

Kalemleri kırdıkça,
Ayaklarının altındaki tabureler kırıldı,
Boyunlarındaki ip gerilimli bir hal aldı.
Giderayak katil oldum,
Hem de yanlışlıkla!

Umarım her şey kayıt oluyordur.

Sonra hepimiz öldük!

Tanrı bu duruma çok bozuldu!
Bozulmaktan ziyade canı sıkıldı.
Sonra bir takım düğmelere basarak evreni kapattı.

Düşündü, düşündü, düşündü...

Şeytan, adem, elma, cehennem.

Yo yo yo, bunların modası geçmişti.

Düşündü, düşündü, düşündü...

Birden aklına bir şey geldi!
O heyecanla masasının üstünde duran,
Sonsuz yoğunlukta ve sonsuz sıcaklıkta bir atoma eli çarptı

Big Bang?

Yok artık!

Dünya’dan bildirdim.
Mutlu yarınlar, Dünyalılar.

Hiç yorum yok: